8 Kasım 2012 Perşembe

Asmaların Dansı


1.
Bir Akdeniz Haziran’ında
Öğleye doğru.
Yalnızca kavaklar altında öten cırcırların sesi
---Sıcaktan kaçın diyen sirenler---
Taş sofada
Güneşin yaktığı otların ve toprağın soluk kesen buğusu
Sırtları serin duvarlarda
Köşede yirmi taş oynayanlar :
Kız ergen gibi , oğlan daha kısa pantolonlu.
Kızın taşları süpüren eli
Oğlanın paçasından yavaşça süzülüyor içeri.
Birazdan yüklük odasında
Her günkü oyunlar.


2.
Yağmurlu günlerde seviş benimle
Kuşlar çinko damı gagalarken
Tenimin kokusunu değiştiren yağmurlarda
Sıcak öğlesonlarında seviş benimle
Buhurlar tüterken tenimden
Yanan toprağın buğusu soluğumken
Bahar günleri dereboylarında seviş benimle
Kestane saçlarında kelebekler asılıyken
Yaz geceleri kurumuş dere yataklarında
Sıcak kumlar yatağımız , söğütler çatımız , duvarımızken
Ne olursa olsun sabahları seviş benimle
Dinlenmişliğin gücü kaslarında
İçinde ne varsa dökmenin hazzıyla saran
Sonra ilk kez görür gibi algılaman için
Her sabah öylece bırakayım seni dünyaya


3.
Kol kıvrımımdan öp beni
Tüylerimin arasında yollar açan dudaklarınla
Mavi damarlarımdan
Bileklerimden öp beni
Nabzımın tıpırtısı tavşan dudağını titretsin
Öpüşten bilezikler kollarımda
Parmaklarımın ucundan öp beni
Soyulmuş yumurta beyazlığındaki etimden
Öpüşlerin yanıp geçen bir ışık değil
Uzun yazların güneşi gibi kalsın tenimde


4.
Asma bahçelerde gezerken omzuna değen elim
kristal taneler gibi döküverir seni toprağa
Basma entarinin çıplak altı ter ter istek
Altımda canlı , bulunmaz bir yumuşaklık
sırtımı göğe dayayıp beni ezen
Memelerini emerken , bacaklarını kıstığında
solumaların volkanik lavlar
Sen bitersin başlar asmalar
açıp kollarını dans etmeye
Neyimi beğenir bilmem bırakmaz beni
Yeşil , filiz dudakları
Geniş yapraktan elleri dönerken çevremde
sürünür boynuma göğsüme
Sallar memelerini salkım salkım
Hangisi tatlı , bir de bundan em bakalım!
Turgay FİŞEKÇİ

Neredeyse Eksiksiz


Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok, diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
sadece küçük bir gül benim özlediğim.

Yannis Ritsos

Romantik Aşk

.....Aslında ventral tegmentum bölgesi beynin mükafat sistemidir.Kavramsal düşünme sürecinin çok altındadır.Duygularınızın altındadır.Beynin sürüngensi adını verdiğimiz bölümünün bir parçasıdır, ve bu bölgenin istekle, motivasyonla, konsantrasyonla ve arzuyla ilgisi vardır.Aslında, beynin bu bölgesi kokain alımında da etkinleşmektedir.Ancak romantik aşk kokain sarhoşluğundan çok daha fazlasıdır. En azından kokainden sonra ayılırsınız.....


"ne kadar umutsuzsam aşkım o kadar ateşli olur"
Doğrusu artık sebebini biliyoruz.2000 yıl sonra bunu açıklayabiliyoruz.Beyindeki istek, motivasyon,arzu, konsantrasyon için olan mükafat sistemi istediğimizi elde edemeyince daha da aktifleşir. Bu durumda yaşamın en büyük ödülü: uygun bir çiftleşme partneri.


Öncelikle, aşk bir güdüdür.Temel çiftleşme güdüsü.Seks güdüsü değil, seks güdüsü sizi dışarı partner aramaya çıkartır.Romantik aşk çiftleşme enerjinizi yoğunlaştırmanızı sağlar, çiftleşme enerjinizi korur ve tek bir birey ile çiftleşme sürecinizi başlatır.


Plato der ki " Aşkın tanrısı ihtiyaç halinde yaşar.
Bir ihtiyaçtır. Bir itici güçtür.
Bir homeostaz dengesizliktir.
Açlık ve susuzluk gibi yokedilemezdir. "


Bir pastanın içindeki her bileşeni biliyor olabilirsiniz, ama sonra oturup yediğinizde, hala haz alırsınız...


Helen Fisher

Elvis Costello - She



o, unutamayacağım yüz olabilir.
hazzın ya da pişmanlığın izi,
hazinem ya da ödemek zorunda olduğum bedel olabilir.
o, yazın söylediği şarkı olabilir.
belki sonbaharın getirdiği serinlik,
belki de, yüzlerce farklı şey olabilir,
günün ölçüsüyle.

o, güzel ya da çirkin olabilir.
kıtlık ya da şölen olabilir.
her günü bir cennete ya da cehenneme çevirebilir.
o, düşlerimin aynası olabilir.
akarsuda yansıyan bir gülücük olabilir.
belki de, kabuğunun içinde göründüğü gibi değildir.

o, bir kalabalığın içinde hep mutlu görünür.
gözleri öylesine özel ve gururlu gibidir ki,
kimse ağlarken göremez onları.
o, sürmesini umut edemeyeceğim aşk olabilir.
geçmişin gölgelerinden bana gelebilir.
ama öleceğim güne dek hatırlarım.

o, yaşamamın sebebi olabilir.
niye ve neden hayatta olduğumun cevabı,
nice yıllar derdine ortak olacağım biri olabilir.
ben, onun kahkahalarını ve gözyaşlarını alacağım
ve hepsini anılarım olarak saklayacağım.
nereye giderse gitsin, hayatımın anlamı o.
o...
o...

Güvenmek

Güvenmek ..
Huzurla uyumak , inanmak , bilmek , altında bir şey aramamak..Rahat olmak kesinlikle, içinin rahat olması , şöyle oh derin bir nefes almak , kafan rahat , miden rahat , kalbin rahat.. Birinin ne olursa olsun yanında olacağını bilmek...Ne olursa olsun sarılabilmek.. Kaçmak istememek.. Hep orada olmak istemek...Gitmemek.. Huzurun kalmakta olduğunu bilmek.. O zaman daha değerli olmaz mı yaşananlar? O zaman daha unutulmaz olmaz mı hatırladığın güzel anları kirleten duygular olmadan?


Güvenmek ..
Bence içine çekebilmektir sevdiğini koklarken , derin bir nefes almaktır mis gibi , güzel havada deniz kenarında ya da yemyeşil bir ormanda yürürken içine çektiğin oksijen gibidir, güzelleştirir hatta , ruhuna o kadar iyi gelir ki , hayat değişir , dünyan değişir , renkler canlanır , öyle parlar ki gözlerini alamazsın , zaman yetmez , zaman durur , zaman uzar , saatler geçmez , her şey yavaşlar , saatler koşar , yetişemezsin , yakalarsın , bir damla gözyaşı dökmezsin artık , mutluluktan ağlarsın , başın ağrımaz , midene kramplar girer , koşarsın koşarsın koşarsın yorulmazsın , yemeğin tadı değişir , tuz aramazsın artık , canın hep tatlı çeker , kilo almaktan korkarsın , kilo alırsın , güzelleşirsin , daha da güzelleşirsin , büyürsün , çocukluğunu hatırlarsın , yaşlanmazsın , saçların uzar , gözlerin kırışmaz , gözlerin bozulmaz , karanlıktır , güneş açmıştır , soğuktur hava sen terlersin , kalbin sıkışmaz , nefesin tıkanmaz , boğazın kurur , ellerin ıslaktır , enerjin hiç bitmez , yorulmazsın , uçarsın... Mutlusundur çünkü.. Çok mutlusundur. Güveniyorsan , güvenebiliyorsan birine , eksik değilsindir.
Bu aşk değil , güvenmektir. 

Galiba Yoruldum

Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor, bir yanım seni;
Ben benimle savaşıyorum, seninle değil!
Sonucu, kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın,
Ne kazanabileni, ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!

Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim, bu iki arada bir derede duyguya alıştım,
Bir yanım bırak diyor, bir yanım hayır,
Kesin değil!

Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken, öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda…
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!

Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara…
Kendime kırgınım…
Maziye hiç değil, an'a kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin aslında her şeyi anlatıyor oluşlarına…
Bir hayli kırıldım…
Beni ben kırdım oysa
İyi değil!

Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum...